26 Mayıs 2012 Cumartesi

                                                                SEV(ME)ME SANATI

O hep sevmek istedi. Hem de çok. Olabildiğince kalpten ve olabildiğince sahici. Dokunulduğunda tiksinmeden hissetmek istiyordu karşıdakinin kalbini. Gözlerini kaçırmadan bakabilmek sevdiğinin gözlerine… Tüm acılarına ve tüm yaralarına inat, sadece sevilmek… Kontrolsüz, hesapsız, sonrasını düşünmeden. Mutlu insanların hissettiği “anlar” gibi eşsiz, bir müezzinin okuduğu sabah eza...nı kadar taze…

Ama olmadı, sevemedi bir türlü. Sevdiğini sandığı her şey ya da herkes, zamanla gözünde tatlı bir yalana dönüştü. Her sevme çabası, kendinden bir şeyler çaldı. Her yeni yüz, daha tanıdık geliyordu artık.

Neydi bu olan? Bu sevememe hastalığı nerden bulaşmıştı kalbine? Çocukluğunu deşmek yeterli miydi? Anne ya da babasının öteleyici bakışları mı yoksa kardeşinin daha çok sevildiğini zannetmesi mi? Seri katillerin travmalarına mı benziyordu yoksa içindeki bu sevgi cellâtlığı? Alay edilmek ya da başkalarının yanında kaybolurcasına sessizliği, onda iflah olmaz bir intikam ateşi mi yaktı? Belki de her anında, dostlarının yanında bile delicesine yalnızdı. Bunu kendisi bile bilmeden…

Her yarım kalmış öykü, içinde bir Sezar büyüttü. Kurduğu hayallerin yıkılışı, bu garip sevda çabası, Sadist bir tekerlemeydi onun için… Sonu hiç gelmeyen ve oldukça saçma.

Karşısına çıkan insanlar birbirinin tekrarı gibiydi. Bazen babasına benziyorlardı, bazen annesine. Hem sevgi büyüttü içinde hem öfke. Hem dokunmak istedi onlara, hem de kaçmak. Farklıydı oysa yüzleri, farklıydı elleri. Ama hep aynı tat kaldı ağzında. Önce tatlı sonrasında acıyan bir zehir gibi…

Az da olsa anlıyordu artık. Bu kısır döngünün kahramanı kendisiydi. Kalbine dokunup kaçacak insanları kendisi seçiyordu. Bulduğu doğru insanların sevgisiyle karşılaşınca da bocalıyordu. Sevgi oyununda, kontrolün kendisinden gideceği korkusuyla bir türlü bırakmadı kendini kutsal “akışa” …

Dedik ya, o bir cellâttı hem de bir kurban. Sevmesini öğrenememiş, patolojik bir kahraman…
KİŞİSEL GELİŞİM ADINA ÖZEL SÖZLER


   
      Bu düşüncelerin yaratacağı duygular ve bu duygularla davranışlarımızda meydana gelebilecek değişiklikleri düşününce, bu şekilde bir araya getirmek çok hoşuma gitti.

BAŞARISIZLIK YOKTUR SADECE SONUÇLAR VARDIR…
SONUÇ İSTEMEDİĞİN BİR ŞEY İSE…
O SONUCA GÖTÜREN YÖNTEMLERİ DEĞİŞTİR…
YÖNTEM NE İSE SONUÇ ODUR…
Delilik, aynı yöntemler ile farklı sonuçlar ummaktır.
                                                                'Eınstein'
İNANDIĞINI YAŞAMAK…
İnandığınız gibi yaşamazsanız…
Yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.
                                                                 'Hz.Ömer'
GELİN TANIŞ OLALIM, İŞİN KOLAY TUTALIM,
SEVELİM SEVİLELİM, BU DÜNYA KİMSEYE KALMAZ.
                                                              'Yunus EMRE'
Marifet iltifata tabidir.
İnsanlara tepeden bakarsan, yanında kimse olmayacaktır.
Zira hiç kimse itilip kakılmaktan hoşlanmaz.

GEÇMİŞİN KEŞKELERİ…
GELECEĞİN ENDİŞELERİ İLE OYALANMA…
DERS AL YOLUNA DEVAM ET…
Dün ile beraber gitti cancağızım…
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…
                                                                  'Mevlana'
Gönlüm dünleri aranıp, feryat etme.
Zevk almak için yarınlar icat etme.
Dünler düş olup gitti, yarınlar ise hayal.
Cahilce şu gerçek günü berbat etme.
                                                             'Ömer Hayyam'
ÇALIŞ… ZİRA İNSAN BEDENİ
HAREKETE DÖNÜK OLARAK PLANLANMIŞTIR.
Hayat bisiklete binmek gibidir.
Pedalı çevirdiğiniz sürece düşmezsiniz.
                                                         'Claude Peppeer'



Çok çalışanın günleri kısa.
Ömrü uzun olur.
                                                             'Dennis Diderot'
Olduğun yerde durarak, olmak istediğin yere varamazsın.
Bakınıp durma harekete geç, hayret değil gayret et…

HAYAT BİR OLMAK YOLCULUĞUDUR…
SONUÇLARLA ZAMAN KAYBETME …
YÖNTEMLERİNE DE ZAMAN KALSIN…
Biri ya da herhangi bir olmak yolunda,
herhangi biri olmak istemiyorsan,
ufak tefek şeylerin, seni yavaşlatmasına izin verme.

TUTKULARININ ESİRİ OLMA…
Ona gıpte ettiğin sürece onu izleyeceksin…
Çok istediğin şey, seni kendine çekecek…
Tutkuların esiri olursan, özgür olmayacaksın…
Özgür olmadığın zaman, yaşamın sana ait olmayacak…
                                                                    'Sarp KAYA'




                          YARATICILIĞINIZIN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRIN
     Beyninizden yaratıcı fikirler ışık hızıyla gelip geçiyor ama bunları dile getiremiyorsanız nedeni eleştirilme kaygısı olabilir. Olumsuz eleştiriler yaratıcılığı ciddi ölçüde törpülüyor ama bu engeli aşmak mümkün...

NEDEN YARATICI OLAMIYORSUNUZ?
      Fikirlerinizi söylemekten mi çekiniyorsunuz? Yoksa fikriniz mi yok?
Unutmayın, herkesin bir fikri vardır. Aksini iddia ediyorsanız, bastırılmış ve yaratıcılığınız engellenmiştir...
Nasıl mı?

En büyük faktör olumsuz eleştiridir
Uzmanlar, "Farklı bir fikir duyduğumuzda, insanoğlunun sahip olduğu doğa itibariyle buna karşı çıkabiliriz. Çünkü fizyolojik olarak biz, düzenli bir kalıbın içinde bulunmak üzere programlanmışız. Dışarıdan duyduğumuz fikirler bizi rahatsız edebilir" diyor.

Çalıştığınız firmanın yöneticisine bir fikir sunduğunuzda direkt olarak, "bütçemiz yok, insanlar bunu kabul etmez, müşterimiz bunu beğenmez, toplum ne der, genel müdürüme kabul ettiremem" gibi olumsuz tepkilerde bulunuyorsa, bu sizin motivasyonunuzu düşürür. Olumsuz eleştiriler yaratıcılığımızı öldürür, fikirlerimizi bastırır.

Özelliklede küçük yaştaki çocuklara aynı olumsuz tepkiler veriliyor ya da veriyorsak kişisel gelişiminde büyük hasarlara neden oluyoruz demektir. Çocukları yetiştirirken, getirdikleri önerilere, "şu şekilde olmaz, bu da nerden çıktı, boşver, şimdi sırası mı" şeklindeki olumsuz tepkilerimizle fikirlerini bastırıyor, merakını içinde bırakıyor ve sorgulamasını engelliyoruz.

Aslında, bunu nasıl birlikte yapabiliriz şeklinde düşünüp çözüm yoluna doğru gitmek, önerisini önemsemek olmayacaksa da neden olmadığını birlikte görmenizi sağlamanızın çok büyük faydası var. Aksi taktirde çocuk merak edemiyor, sorgulayamıyor ve farklı fikirler geliştiremiyor. Ve asla yaratıcı olamıyor.

 
 
                                                               İnanç, Güven ve Ümit
İçinizde bu 3 şeyi taşıyorsanız hayat güzeldir:

Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı. Bütün köy ahalisi toplandı. İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.
Bu İNANÇ tır.
...
Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır. Yere düşübileceğini akıllarına bile getirmezler. Çünkü babaları onu tutacaktır.
Bu GÜVEN dir.

Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur. Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.
Bu ÜMİT tir.

Ve bu üçü varsa HAYATINIZ GÜZELDİR! :)))
                                   

                                       BEYNİNİZİ NEYLE BESLİYORSUNUZ...
'Ne yiyorsan o'sun!' lafını birçok kez duymuşuzdur. Peki ne yersek beyne iyi gelir? İşte cevabı...

1.ÇİKOLATA
Çok miktarda çikolata yemek tabi ki hasta edebilir. Ancak gün içinde bir bardak sıcak çikolata içmek zeka içinde yeterlidir. Kakao beyin için en besleyici besin maddesidir. Çünkü çikolatada bulunan antioksidan kırmızı şarap ya da çayda bulunandan çok daha kuvvetlidir. Kan akışını hızlandırır. Sütlü çikolatada bu antioksidan oranı düşüktür. Bitter çikolata ise zeka için faydalı olan antioksidanı fazlasıyla içerir.


2. BALIK
Balık yemek sağlık için özellikle de beyin için son derece faydalıdır. Balık omega 3 ve vücut için faydalı birçok yağ asidi barındırır. Haftada bir kez balık yemek alzheimara yakalanma riskini azaltır. Doymuş yağ asitleri beyin fonksiyonlarının çalışmasına fazlasıyla yardımcı olur. Omega 3 beyin için daha fazla oksijen sağlar ve eski bilgileri hatırlamaya yardımcı olur. Sağlık için en iyi balıklar somon ve ton balığıdır.


3. YEŞİL YAPRAKLI SEBZELER
Bu sebzeler sadece çocuklar için değil yetişkinler için de son derece faydalı. B6, B12 gibi vitaminlarin mükemmel kompleksi olan bu gıdalar zekaya iyi gelir. Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılan bu gıdalar hatırlama kabiliyetini yükseltir.


4. FINDIK

Fıstık, fındık, kaju, badem, ceviz, kabak çekirdeği, ayçiçeği tohumu zeka için 'meze' gibidir. Omega, omega 3, E vitamini ve B6 bu gıdalarda bulunur. Bu kuruyemişler senin daha rahat düşünmene yardımcı olur.


5. DUTEğer sebze seven biri değilseniz meyve yemek sizin için faydalı olabilir. Özellikle küçük ve sulu meyveler. Küçük yumuşak meyvelerin çoğu, böğürtlenler, yaban mersini ve ahududu zekayı güçlendirmek için büyük etkisi olan antioksidanla doludur. Günde bir defa bu küçük yumuşak meyveleri yiyerek beyinde yaşlanmanın etkilerini yavaşlatabilirsin.


6. KÖRİ
Bu baharat zeka için iyi bir besin. Beynin yaşlanması ve yavaşlamasına karşı mücadele etmede son derece yararlı. Köri yalnızca zeka için değil, diyabet ve kalp hastalıkları tedavisine de yardımcı olan bir besin. Ancak her öğle ve akşam yemeğinde körili etler yemek zorunda değilsin. Küçük bir miktar köri senin vücuduna 1 ay boyunca yetecektir.


7. YUMURTA
Yaşımız ilerledikçe beynimiz zayıflamaya başlar. Hiç kimse zayıflamış bir beyin istemeyeceğine göre yumurta yiyerek bu durumla mücadele edilebilir. Yumurta yüksek miktarda B12 içerir. B12 ise Alzheimer hastalığının tedavisinde oldukça önemli bir besin maddesidir. Ancak fazla yumurta yemek özellikle kolestrol için zararlı olabilir. Bu durumda gün içersinde 1-2 defa yumurta içeren besinler tüketmek beyin sağlığı için son derece önemli.


8. ÇAY
Sabahları kahveyi unutup çay içmeye alışmanın tam vakti. Sabahları içilen yeşil çay ya da siyah çay 'katesin' içerir. Eğer zaman zaman beyninin yorgun olduğunu hissediyorsan beynindeki katesin miktarı azalmış olabilir. Bu durumda çay içerek beynine yardım etmeyi deneyebilirsin. Çay sabahları güne başlamak için kesinlikle doğru bir tercih.


9. TAHIL ÜRÜNLERİ
Bugüne kadar kilo vermeyi denediysen tahılların insan bedeni için önemini bilirsin. Kepekli buğday, içerdiği yüksek folik asit ile kan akışını artırmaya yarar. Tahıllar birçok vitamin ve B6 içerir. Hafıza için de son derece faydalı oldukları kanıtlanmıştır.


10. İSTİRİDYE
Araştırmalar istiridyenin gençlik iksiri özelliğinden daha çok zekayı geliştirmek için faydalı olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü istiridye çinko ve demir içeriyor. Ayrıca beynin hatırlama kabiliyetini de artırıyor.












                                          HER TÜRK SINANMAK İÇİN DOĞAR!

Önce okul hayatında, sonra hayat okulunda sınanıyoruz. Okul dersleri, üniversite sınavları, kız isteme seansları, her an bir sınav. Bir zamanlar Reina, Laila gibi eğlence yerlerinin girişi bile sınav seansı gibiydi!

Şu bahar aylarında, çoğumuzun içini sınanma sıkıntısı kaplamış durumda. Bazılarımız ÖSS, bazılarımız KPSS’ye hazırlanıyor. Sınavlardaki başarı öğrenme performansına bağlı.

Ben de bu yazımda başarılı öğrenmek ve öğrenerek başarmak üzerine bazı şeyler anlatmak istedim. En başından başlayalım…

İnsanlar öğrenme konusundaki tavırlarına göre iki gruba ayrılıyorlar: gönüllü öğrenenler ve zorunlu öğrenenler!

Siz gönüllü öğrenen misiniz, zorunlu öğrenen mi?

Tahmin edeceğiniz üzere, toplumum çoğunluğu zorunlu öğrenenlerden oluşur.

Zorunlu öğrenenler, içten gelen istekle değil, dıştan zorlamayla birşeyler öğrenirler. Aslına bakarsınız onlar öğrenmez, onlara öğretilir!

Gönüllü öğrenenler ise, kendi merakını gidermek için öğrenirler. Dıştan zorlamalı disiplin ile değil içten gelen merakla hareket ederler.

Bu gruptakiler de kendi içlerinde iki gruba ayrılır. Birincisi, yararlı şeyleri öğrenmeye odaklananlar. İkincisi, sadece “ilginç” buldukları şeylere odaklananlar.

Sadece ilginç bulduklarını öğrenenler, çok şey bilseler de, hayatta başarı gösteremeyebilirler. Çünkü dizi izleyicileri de gönüllü öğrenenler sınıfında girerler ama öğrendikleri onları geliştirmez. Öğrenilen bilgilerin ilginç olduğu kadar yararlı olması da önemlidir.

Okul hayatı bitince hayat okulu başlar.

Hayatımız iki dönemden oluşuyor: okul hayatı ve hayat okulu!

Ömrümüzün yaklaşık dörtte biri okul hayatında, dörtte üçü hayat okulunda geçiyor. Okul hayatının amacı hayat okuluna hazırlamak. Aradaki müfredat uyuşmazlığından, hayat okulunda en çok lazım olan bilgileri okul hayatında öğrenemiyoruz.

Okul hayatında öğrenmediğimiz bir kritik şey daha var. Bizler okulda “okumayı” öğreniyoruz, öğrenmeyi değil! Oysa sınavlarda okuma yazma biliyor olmamız değil, okuduklarımızı ne kadar iyi öğrendiğimiz test ediliyor.

Nasıl okuyacağımızı öğreniyoruz ama nasıl öğreneceğimiz üzerine fazla bir şey okumuyoruz.

Diplomaların son kullanma tarihi kısalıyor

Buna karşın dünya çok hızlı değişiyor ve “öğrenilecekler” menüsü her geçen gün yenileniyor. Artık “hayat boyunca öğrenme” zorunluluğu var. Diplomaların son kullanma tarihi hızla kısalıyor.

Tüm bunlar, öğrenmenin uğruna fazladan çaba harcanan bir iş olmaktan çıkarılıp, bir yaşam biçimine dönüştürülmesini gerektiriyor.

Peki bu durumda ne yapmalı? Önce öğrenmeyi öğrenmeli!

Öğrenmeyi öğrenme, “nasıl öğrenmek gerektiğini” bilerek, aktif bir şekilde öğrenmek demek. Öğrenme metotları ve süreçleri üzerine bilgilendikçe öğrenmeyi öğreniriz.

Başarılı öğrenmek ve öğrenerek başarmak
Doğru, hızlı ve kalıcı öğrenmek için uyulması gereken onlarca kural var.

Aşağıda bu kurallardan birkaçını bulacaksınız.

• Öğrenmenin bittiği andan itibaren, ilk 10 dakika içerisinde yapılan tekrar bilginin kalıcılığını artırır.

• Öğrendiklerimizin %80’ini 24 saat içerisinde unuttuğumuz düşünülmektedir. Uyku sırasında unutma süreci durur. Bu nedenle, uyumadan önce gün içinde öğrenilenlerin tekrarlanması kalıcılığını artırır.

• Bir başkasına öğretmek veya bir başkasına öğretiyormuş gibi konuyu tekrar etmek, bilginin pekişmesini sağlar.

• Yazılı özet çıkararak yapılan tekrar, derin düzeyde kavrayışı artırır.

• Okunan metinden bazı anahtar kelimeler ve veciz sözler çıkararak beyinde tutmak, çağrışımı kolaylaştırır.

• Bir bilgi beyin için yeniyse, ilk defa öğreniliyorsa, birkaç kez tekrar ile akla yerleştirmek gerekir. Ezber ilk kayıt için önemli bir gerekliliktir.

• Öğrenmenin hemen bitiminde, öğrenilen bilgi parçalarının kendi aralarındaki ve bütünle ilişkileri üzerine düşünmek, konuyu sistematik olarak kaydedip hatırlamayı sağlar.

• Beynin öğrenme öncesi bazı “ısınma hareketleri” ile okuma sürecine hazırlanması gerekir.

• Beyin kas sistemiyle çalışmadığı için, fiziksel anlamda yorulmaz. Beynin yorgunluğu monotonluktan kaynaklanır. Uzun süre aynı tekdüze şeye odaklanan beyin gücü yorulur ve zayıflar.

• Unutmayın ki,(B)ilgi beş harflidir, beşte dördü ilgidir!

Son olarak öğrenme konusunda Konfüçyüs’ün bilgece bir sözünü hatırlatmak
isterim: “Düşünmeden öğrenmek gereksiz, öğrenmeden düşünmek tehlikelidir”.